Verimliliği düşük şirketlerin ekonomiye zarar verdiğini belirten Aras, hem kamu hem özel sektörde etkin kaynak kullanımı çağrısında bulundu.
Haber Giriş Tarihi: 12.06.2025 14:30
Haber Güncellenme Tarihi: 12.06.2025 14:37
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.dijitalhaber.com.tr
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda konuşan Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras, Türkiye’nin ekonomik geleceğini şekillendirecek iki temel başlığa dikkat çekti:
Yüksek enflasyon ve jeopolitik gelişmelerin yarattığı fırsatlar.
Ömer Aras, enflasyonun Türkiye ekonomisinin en büyük yapısal sorunu olduğunun altını çizerek, “Yüksek enflasyon fiyat istikrarını değil, toplumsal dokuyu da bozar. Bu yüzden enflasyonla kamu ve özel sektör olarak birlikte mücadele etmeliyiz” dedi. Enflasyonun kısa vadede tek hanelere düşürülmesinin zorunlu olduğunu vurgulayan Aras, bu süreçte ekonomik büyümenin bir miktar yavaşlamasının da göze alınması gerektiğini belirtti.
Konuşmasında ayrıca dış borç sürdürülebilirliği açısından Türkiye'nin görece iyi durumda olduğunu ifade eden Aras, kamu ve özel sektörde kaynak israfının ciddi bir sorun haline geldiğini dile getirdi. Özellikle bankacılık sisteminde "zombi şirketler" olarak adlandırılan verimsiz işletmelerin rekabet ortamını bozduğunu kaydetti.
Jeopolitik gelişmelere de değinen Aras, dünya düzeninin değiştiğini belirterek, Türkiye'nin bu süreçte "güvenilir üretici" kimliğini güçlendirmesi ve AB ile Gümrük Birliği’nin modernizasyonunu öncelik haline getirmesi gerektiğini söyledi. AB ile derinleşmenin, Türkiye'yi çok yönlü ve dirençli bir ekonomik aktör haline getireceğini savundu.
Gazze’de yaşanan insani dramı da gündeme taşıyan Aras, “İnsani yardımların bile engellendiği bu tablo, vicdanlarla bağdaşmıyor. Gayri insani yaklaşımlara karşı durmalıyız” diyerek uluslararası toplumu duyarlılığa davet etti.
Aras, konuşmasını “Bu belirsizlik çağını bir sıçrama anına dönüştürmek bizim elimizde. Bu mümkündür. Bu gereklidir. Ve bu ancak tüm paydaşların katkısıyla yapılabilir” sözleriyle tamamladı.
---
Ömer Aras'ın konuşmasının tam metni:
Sayın Yüksek İstişare Konseyi Başkanlık Divanı, TÜSİAD'ın Değerli Üyeleri, Değerli Konuklar, Değerli Basın Mensupları,
Hepinizi Başkanlık Divanı adına saygıyla selamlıyorum.
Hoş geldiniz!
Bugün toplantımızın teması doğrultusunda ülkemizin ekonomik geleceği için sadece önemli iki konuya vurgu yapacağım.
Birincisi ekonomik görünüm, ikincisi dünyadaki jeopolitik gelişmeler ve yarattığı fırsatlar.
Bu iki nokta, ekonomi ve jeopolitik, birbirleriyle iç içe geçmiş konular.
Dünyadaki ekonomik gelişmelere baktığımızda, Türkiye'nin ekonomik dalgalanmalar yaşamadığı takdirde görece daha az etkileneceğini ve olumlu yönde ayrışabileceğini öngörebiliriz.
Gümrük tarifesi savaşlarının etkisi, düşük seyreden petrol ve doğal gaz fiyatları, yenilenebilir enerji kaynaklarının artan kullanımı ve makul emtia fiyatları olumlu ayrışmamızın ana faktörleri olarak sıralanabilir.
Ancak en önemli ekonomik sorunumuzun "yüksek enflasyon" olduğunu unutmamalıyız.
Enflasyonda 2024 sonunda dünyada 7. sıradayız.
Mayıs 2025 ayı itibariyle enflasyon TÜİK verisine göre %35.4.
Savaşan Ukrayna'da enflasyon %15,
Rusya'da %10 civarında.
Fiyat istikrarı ekonomimizin en önemli sorunu, bunu mutlaka çözmeliyiz.
Yüksek enflasyon sadece fiyatların yükselmesi değildir; toplumun her hücresine yayılan bir bozulma ve istikrarsızlık halidir.
Ekonomik rasyonaliteyi ve gelir dağılımını bozar, güveni aşındırır, sosyal yapıyı zedeler.
Enflasyonla uzun vadeli yaşamak ticari ahlakı ve kurumsal dayanıklılığını zayıflatır.
Enflasyonu toplumun hiçbir kesimi savunamaz.
Bu nedenle enflasyonla özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmek zorundayız.
Mümkün olan en kısa zamanda enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz.
2023 yılının ortasından beri enflasyonda yumuşak inişi tercih eden, zamana yayılmış, para politikası ağırlıklı bir ekonomik program uyguluyoruz.
Reel faizle kuru kontrol eden, makro ihtiyati tedbir denilen, ağırlıklı olarak kredi büyümelerini kontrol altında tutarak talebi frenleyen bu yaklaşım enflasyonda bir düşüş trendi yakaladı.
Ayrıca 2023 Mayıs ayında eksi 60 milyar dolara kadar düşmüş olan swap hariç net döviz rezervleri artarak 2025 Mart ayında artı 65 milyar dolara yükseldi.
Son dönemde yaşanan dövizdeki dalgalanmaya Merkez bankası döviz satarak karşılık verdi.
Ayrıca faiz yükselterek döviz rezervlerindeki ciddi erimeyi durdurdu, hatta artışa geçirdi.
Yükselen reel faiz ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken, enflasyonu düşürme yönünde olumlu katkı verebilir.
Düşen enflasyonla birlikte faizler de düşecektir.
Bu sürecin uzamasının sanayici açısından önemli bir yük oluşturduğu açıktır.
Bununla birlikte buradan tek çıkış yolunun kalıcı düşük enflasyon olduğunun tekrar altını çizmek isterim.
Türkiye'nin dış borç sürdürülebilirlik problemi yoktur.
2024 yıl sonu itibariyle kamu dış borcunun GSYH'ya oranı %19, özel sektör dahil tüm dış borcumuzun GSYH'ya oranı %39 ile makul düzeydedir.
Bu nedenledir ki bankacılık kesimi ve özel sektör dış borç bulmakta zorlanmamaktadır.
Sorun kaynakların verimsiz kullanımında ve harcamalardadır.
Önümüzdeki dönemde, uygulanan ekonomik programı güçlendirerek devam etmeliyiz. Sıkı para politikası yanı sıra daha etkili bir mali politika uygulamalıyız.
Adil vergilendirme ve etkili tasarruf politikası yanı sıra kaynakların verimli kullanılması bütçede faiz dışı fazla verilmesini sağlayacak ve enflasyonun inmesine yardımcı olacaktır.
Enflasyonun olumsuz etkisini özel sektörün finansal performansında da görmekteyiz.
İSO'nun 2024 yılına ait ilk 500 listesi yakın tarihte açıklandı.
Listeye baktığımızda 152 şirketin zarar açıkladığını görüyoruz.
Geçen yıl, bu sayı 96 idi.
Zarar eden şirket sayısındaki artışın nedeni nedir dersek iş çevrelerinde ilk akla gelen, yüksek finansman maliyeti olacaktır.
Oysa temel neden yüksek enflasyonla artan girdi maliyetleridir.
Yüksek finansman maliyetinin nedeni de yüksek enflasyondur.
Kaynakların verimsiz kullanımı ekonomimizin başlıca sorunlarından biridir.
Kamuda olduğu gibi özel sektörde de mevcuttur.
Literatürde "Zombi" şirketler olarak bilinen sürekli zarar eden, borçlarını çeviremeyen ancak bankalardan aldıkları kredilerle ayakta kalan verimsiz şirketler bulundukları sektörde rekabet ortamını bozmakta ve kaynakların israfına yol açmaktadır.
Bu şirketler yerine bankalar kaynaklarını verimli şirketlere kullandırırsa, piyasalarda fiyat mekanizması çok daha sağlıklı çalışacaktır.
2024 Aralık ayında Merkez bankası ekonomistleri tarafından yazılan bir makalede Zombi şirketler incelenmiş ve çoğunlukla özel bankalar tarafından desteklendikleri tespit edilmiştir.
Bu da göstermektedir ki düşük enflasyon, düzgün işleyen fiyat mekanizması ve sağlıklı bir ekonomi için tüm kesimler el ele çalışmalıdır.
Önümüzdeki dönemde enflasyonu indirmek için büyük fırsat var.
Dünyadaki ticaret savaşlarının ve enerji dönüşümünün sonuçları dezenflasyonist.
Çin, mallarını satabilmek için fiyat indirmek zorunda, enerji fiyatları ve emtia fiyatları düşük seyrediyor ve bu şekilde devam edecek diye tahmin ediliyor.
Biz de enflasyonu indirmek için:
1. Ekonomik büyümenin bir miktar yavaşlamasını kabullenmeliyiz.
2. Özel sektörde ve kamuda kaynakları verimli kullanmalı ve harcamaları kontrol altına almalıyız.
3. Enflasyonist olmayan adil vergilendirme yapmalıyız.
4. Ve en önemlisi beklentileri olumlu yönde geliştirmeli ve ekonomik dalgalanmalar yaratmamalıyız, aksine istikrarlı bir ortam için alan açmalıyız.
Toplumsal refahı arttırmak, hayat pahalılığı sorununu çözmek, gelir dağılımını düzeltmek için mutlaka enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz.
Düşen enflasyonun yarattığı güven ortamı ve artan verimlilik yeni dünya düzeninde ülkemizi üst sıralara taşıyacaktır.
Sayın katılımcılar,
Jeopolitik gelişmelere ve yarattığı fırsatlara bakacak olursak, Dünya düzeni artık sabit eksenler etrafında işlemiyor.
Alışık olduğumuz dünya düzenin sütunları sallanıyor.
Alıştığımız düzen, devletlerin birbirine karşı sorumluluk taşıdığı, uluslararası hukukla çerçevelenmiş, çok taraflı kurumlardan oluşan bir düzendi.
Yeni gerçeklik ise daha dağınık, daha rekabetçi ve daha az öngörülebilir.
Bugün artık sadece ordular değil, teknolojik standartlar yarışıyor.
Sadece dış politikalar değil, veri mimarileri çarpışıyor.
Artık asıl mesele ne üretildiği değil, nasıl kaydedildiği, nasıl paylaşıldığı ve kim tarafından kontrol edildiği.
Gıda krizinden enerji dönüşümüne, ileri teknoloji bağımlılığından savunma zincirlerine kadar pek çok başlıkta yaşanan jeopolitik türbülans, doğrudan iş dünyasını etkiliyor.
Bölgesel çatışmalar ciddi göç sorunları yaratırken, ateş altında yaşanan olayların insani boyutu uluslararası zeminde ihmal ediliyor.
Şirketler de bu karmaşık ortamda ekonomik politika kadar jeopolitik zekâya ihtiyaç duyuyor.
Bu nedenle bugünkü toplantımızın temasını AB -Türkiye ve Jeopolitik Gelişmeler olarak belirledik.
Az sonra çok değerli konuşmacılar bu konuda bizleri aydınlatacak.
Küresel ekonomik yapı hızla değişiyor:
2025 yılı itibarıyla, Amerika Birleşik Devletleri küresel ekonomik düzene yönelik yaklaşımını köklü biçimde dönüştürmüş durumda.
Yeni dönemde ABD, çok taraflı ticaret rejimlerini ikincil konuma iterek ikili anlaşmalar ve doğrudan stratejik pazarlıklar üzerinden küresel ticareti yeniden biçimlendirmeye çalışıyor.
Bu dönüşüm, yalnızca Çin gibi stratejik rakipleri hedef almamakta; AB gibi geleneksel müttefikleri de kapsıyor.
Gümrük tarifeleri, bu bağlamda yalnızca ekonomik bir araç değil, aynı zamanda dış politika alanında baskı ve yönlendirme mekanizması olarak kullanılıyor.
ABD tarifeleri yükseltme tehdidini, yalnızca rekabeti dizginlemek için değil, müttefik ülkeleri belirli teknoloji ve tedarik zinciri politikalarına zorlamak için de kullanıyor.
Tüm orta ölçekli ve dışa açık ekonomiler, artık daha öngörüsüz ve parçalara bölünmüş bir sistemde hayatta kalmak zorunda.
Bu gelişimin Türkiye için anlamı nedir?
Türkiye gibi üretim ve hizmet temelli büyümek isteyen bir ekonomi için bu manzara hem yeni fırsatlar hem de bazı kırılganlıklar içeriyor.
Bu belirsizlik çağını bir sıçrama anına dönüştürmek istiyorsak; rekabetçi ekonomik altyapıyı inşa etmek zorundayız.
Türkiye, rekabet gücünü geçici kur avantajlarından ya da mali teşviklerden değil; yüksek katma değerli, verimli üretim, dijital kapasite ve yeşil dönüşüm gibi yapısal dönüşümlerden almalı.
Küresel ekonomi, verimliliğin de ötesinde dayanıklılığın konuşulduğu bir faza geçti.
Artık "güvenilir üretici" olmak, en az "düşük maliyetli üretici" olmak kadar değerli.
Bu güveni sağlarken sadece piyasa sinyalleri değil, ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik de önem kazanıyor.
Bu çerçevede, Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik güvenilirliğini güçlendirecek temel adımlardan biri de Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği'nin modernizasyonudur.
1990'ların sonunda büyük bir ekonomik açılım sağlayan Gümrük Birliği, bugünün küresel ekonomisine cevap vermekte zorlanıyor.
Bugünkü Gümrük Birliği, dijital ticaretten hizmet sektörüne, yeşil mutabakattan kamu alımlarına, devlet yardımlarından uyuşmazlıkların çözümüne kadar pek çok alanı kapsamıyor.
Ülke olarak yeni nesil bir üretim ve ihracat hikâyesi yazmak istiyorsak, bu hikâyenin kurumsal altyapısı modernize edilmiş Gümrük Birliği olmalıdır.
Bu modernizasyon:
- Avrupa ile kurumsal entegrasyonu güçlendirir.
- Yabancı yatırımcılar açısından ülkemizin öngörülebilirliğini arttırır.
- Yeşil dönüşüm ve dijitalleşmeye uyum sağlayacak hukuki ve teknik zemini kurar.
Bunların yanında bu modernizasyon, Gümrük Birliği kapsamında ülkemizi de etkileyen AB'nin ticaret politikası tercihlerinde karar süreçlerine katılımımızın önünü açmalıdır.
Bu sadece bir teknik güncelleme değildir.
Türkiye'nin kalkınmacı devlet kapasitesini küresel sisteme nasıl entegre edeceğini gösteren bir stratejik tercihtir.
Avrupa'yla kurumsal derinlik kazanmak için bir araçtır.
Aynı zamanda tek bir eksene yaslanmadan, çok yönlü bir ekonomik pozisyon kurmak için fırsattır.
Günümüzde karmaşık jeopolitik gelişmelerin dış politikaya etkisini de görüyoruz.
Bugün dış politika yalnızca diplomasi değil, savaşların geri döndüğü, sınır değişimlerinin yeniden masaya geldiği bir alandır.
Kuralların yerini güç ilişkilerinin aldığı bu yeni denklemde, bölgesel istikrarsızlık küresel güvenliği doğrudan etkiliyor.
Avrupa dahi, onlarca yıl sonra ilk kez güvenlik eksenli bir yapılanma arayışı içinde.
Türkiye, eşsiz jeopolitik konumuyla:
- Avrupa ile ilişkilerini derinleştirirken farklı coğrafyalarla değer zinciri ortaklıkları kurabilir.
- Eşzamanlı teknoloji iş birlikleri geliştirebilir.
- Yıkılan bölgelerin yeniden inşa ve kalkınma projelerinde yetkinliğini kullanabilir ve iş ortaklıkları yapabilir.
- Uygun kapasitesi olan ülkelerle enerji ve güvenlik alanlarında çalışabilir.
Bu çok yönlü açılımın başarıya ulaşması, kurumsal ilişkilerin belirsizlik karşısında dirençli, kriz dönemlerinde ise yeniden üretilebilir olması ile mümkündür.
Dış politikayla ilgili altını çizmek istediğim çok önemli bir nokta da yaşadığımız olayları değerlendirirken insani boyutun daima göz önünde tutulmasıdır.
Bugün Gazze'deki dramın sürmesinin ve sivil halka ve çocuklara çeşitli yollardan ulaşması gereken insani yardımların dahi engellenmesinin insani sorumlulukla bağdaşır tarafı yoktur.
Bunun gibi tüm gayri insani yaklaşımlara karşı çıkmalıyız.
Değerli katılımcılar,
Konuşmamı bitirirken, kritik bir ayrımın altını çizmek istiyorum.
Bugün birçok ülke, belirsizlikler karşısında "stratejik otonomi" arayışına yöneliyor.
Ancak bu kavram, çoğu zaman içe kapanma, savunma refleksi ya da küresel düzenden kopuş gibi yanlış yönelimlere evrilebiliyor.
Oysa biz, hem ekonomik hem de jeopolitik kapasitesi yüksek bir ülke olarak stratejik aklımızı etkili kullanmak suretiyle enflasyonu düşürecek, gümrük birliğini güncelleyecek, yatırımcıya öngörülebilirlik sağlayacak, ihracata dayalı verimli ekonomik büyüme ve zenginleşme imkanını yaratacak ortamı sağlayabiliriz; bölgesel ve küresel iş birlikleriyle değer zincirlerinde ve ticaret koridorlarında daha etkin bir rol oynayabiliriz.
Bu kapasiteyi gerçeğe dönüştürmek bizim elimizde.
Bu mümkündür.
Bu gereklidir.
Ve bu ancak tüm paydaşların katkısıyla yapılabilir.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken dikkatiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ömer Aras: Zombi şirketler rekabeti bozuyor
Verimliliği düşük şirketlerin ekonomiye zarar verdiğini belirten Aras, hem kamu hem özel sektörde etkin kaynak kullanımı çağrısında bulundu.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda konuşan Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras, Türkiye’nin ekonomik geleceğini şekillendirecek iki temel başlığa dikkat çekti:
Yüksek enflasyon ve jeopolitik gelişmelerin yarattığı fırsatlar.
Ömer Aras, enflasyonun Türkiye ekonomisinin en büyük yapısal sorunu olduğunun altını çizerek, “Yüksek enflasyon fiyat istikrarını değil, toplumsal dokuyu da bozar. Bu yüzden enflasyonla kamu ve özel sektör olarak birlikte mücadele etmeliyiz” dedi. Enflasyonun kısa vadede tek hanelere düşürülmesinin zorunlu olduğunu vurgulayan Aras, bu süreçte ekonomik büyümenin bir miktar yavaşlamasının da göze alınması gerektiğini belirtti.
Konuşmasında ayrıca dış borç sürdürülebilirliği açısından Türkiye'nin görece iyi durumda olduğunu ifade eden Aras, kamu ve özel sektörde kaynak israfının ciddi bir sorun haline geldiğini dile getirdi. Özellikle bankacılık sisteminde "zombi şirketler" olarak adlandırılan verimsiz işletmelerin rekabet ortamını bozduğunu kaydetti.
Jeopolitik gelişmelere de değinen Aras, dünya düzeninin değiştiğini belirterek, Türkiye'nin bu süreçte "güvenilir üretici" kimliğini güçlendirmesi ve AB ile Gümrük Birliği’nin modernizasyonunu öncelik haline getirmesi gerektiğini söyledi. AB ile derinleşmenin, Türkiye'yi çok yönlü ve dirençli bir ekonomik aktör haline getireceğini savundu.
Gazze’de yaşanan insani dramı da gündeme taşıyan Aras, “İnsani yardımların bile engellendiği bu tablo, vicdanlarla bağdaşmıyor. Gayri insani yaklaşımlara karşı durmalıyız” diyerek uluslararası toplumu duyarlılığa davet etti.
Aras, konuşmasını “Bu belirsizlik çağını bir sıçrama anına dönüştürmek bizim elimizde. Bu mümkündür. Bu gereklidir. Ve bu ancak tüm paydaşların katkısıyla yapılabilir” sözleriyle tamamladı.
---
Ömer Aras'ın konuşmasının tam metni:
Sayın Yüksek İstişare Konseyi Başkanlık Divanı, TÜSİAD'ın Değerli Üyeleri, Değerli Konuklar, Değerli Basın Mensupları,
Hepinizi Başkanlık Divanı adına saygıyla selamlıyorum.
Hoş geldiniz!
Bugün toplantımızın teması doğrultusunda ülkemizin ekonomik geleceği için sadece önemli iki konuya vurgu yapacağım.
Birincisi ekonomik görünüm, ikincisi dünyadaki jeopolitik gelişmeler ve yarattığı fırsatlar.
Bu iki nokta, ekonomi ve jeopolitik, birbirleriyle iç içe geçmiş konular.
Dünyadaki ekonomik gelişmelere baktığımızda, Türkiye'nin ekonomik dalgalanmalar yaşamadığı takdirde görece daha az etkileneceğini ve olumlu yönde ayrışabileceğini öngörebiliriz.
Gümrük tarifesi savaşlarının etkisi, düşük seyreden petrol ve doğal gaz fiyatları, yenilenebilir enerji kaynaklarının artan kullanımı ve makul emtia fiyatları olumlu ayrışmamızın ana faktörleri olarak sıralanabilir.
Ancak en önemli ekonomik sorunumuzun "yüksek enflasyon" olduğunu unutmamalıyız.
Enflasyonda 2024 sonunda dünyada 7. sıradayız.
Mayıs 2025 ayı itibariyle enflasyon TÜİK verisine göre %35.4.
Savaşan Ukrayna'da enflasyon %15,
Rusya'da %10 civarında.
Fiyat istikrarı ekonomimizin en önemli sorunu, bunu mutlaka çözmeliyiz.
Yüksek enflasyon sadece fiyatların yükselmesi değildir; toplumun her hücresine yayılan bir bozulma ve istikrarsızlık halidir.
Ekonomik rasyonaliteyi ve gelir dağılımını bozar, güveni aşındırır, sosyal yapıyı zedeler.
Enflasyonla uzun vadeli yaşamak ticari ahlakı ve kurumsal dayanıklılığını zayıflatır.
Enflasyonu toplumun hiçbir kesimi savunamaz.
Bu nedenle enflasyonla özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmek zorundayız.
Mümkün olan en kısa zamanda enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz.
2023 yılının ortasından beri enflasyonda yumuşak inişi tercih eden, zamana yayılmış, para politikası ağırlıklı bir ekonomik program uyguluyoruz.
Reel faizle kuru kontrol eden, makro ihtiyati tedbir denilen, ağırlıklı olarak kredi büyümelerini kontrol altında tutarak talebi frenleyen bu yaklaşım enflasyonda bir düşüş trendi yakaladı.
Ayrıca 2023 Mayıs ayında eksi 60 milyar dolara kadar düşmüş olan swap hariç net döviz rezervleri artarak 2025 Mart ayında artı 65 milyar dolara yükseldi.
Son dönemde yaşanan dövizdeki dalgalanmaya Merkez bankası döviz satarak karşılık verdi.
Ayrıca faiz yükselterek döviz rezervlerindeki ciddi erimeyi durdurdu, hatta artışa geçirdi.
Yükselen reel faiz ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken, enflasyonu düşürme yönünde olumlu katkı verebilir.
Düşen enflasyonla birlikte faizler de düşecektir.
Bu sürecin uzamasının sanayici açısından önemli bir yük oluşturduğu açıktır.
Bununla birlikte buradan tek çıkış yolunun kalıcı düşük enflasyon olduğunun tekrar altını çizmek isterim.
Türkiye'nin dış borç sürdürülebilirlik problemi yoktur.
2024 yıl sonu itibariyle kamu dış borcunun GSYH'ya oranı %19, özel sektör dahil tüm dış borcumuzun GSYH'ya oranı %39 ile makul düzeydedir.
Bu nedenledir ki bankacılık kesimi ve özel sektör dış borç bulmakta zorlanmamaktadır.
Sorun kaynakların verimsiz kullanımında ve harcamalardadır.
Önümüzdeki dönemde, uygulanan ekonomik programı güçlendirerek devam etmeliyiz. Sıkı para politikası yanı sıra daha etkili bir mali politika uygulamalıyız.
Adil vergilendirme ve etkili tasarruf politikası yanı sıra kaynakların verimli kullanılması bütçede faiz dışı fazla verilmesini sağlayacak ve enflasyonun inmesine yardımcı olacaktır.
Enflasyonun olumsuz etkisini özel sektörün finansal performansında da görmekteyiz.
İSO'nun 2024 yılına ait ilk 500 listesi yakın tarihte açıklandı.
Listeye baktığımızda 152 şirketin zarar açıkladığını görüyoruz.
Geçen yıl, bu sayı 96 idi.
Zarar eden şirket sayısındaki artışın nedeni nedir dersek iş çevrelerinde ilk akla gelen, yüksek finansman maliyeti olacaktır.
Oysa temel neden yüksek enflasyonla artan girdi maliyetleridir.
Yüksek finansman maliyetinin nedeni de yüksek enflasyondur.
Kaynakların verimsiz kullanımı ekonomimizin başlıca sorunlarından biridir.
Kamuda olduğu gibi özel sektörde de mevcuttur.
Literatürde "Zombi" şirketler olarak bilinen sürekli zarar eden, borçlarını çeviremeyen ancak bankalardan aldıkları kredilerle ayakta kalan verimsiz şirketler bulundukları sektörde rekabet ortamını bozmakta ve kaynakların israfına yol açmaktadır.
Bu şirketler yerine bankalar kaynaklarını verimli şirketlere kullandırırsa, piyasalarda fiyat mekanizması çok daha sağlıklı çalışacaktır.
2024 Aralık ayında Merkez bankası ekonomistleri tarafından yazılan bir makalede Zombi şirketler incelenmiş ve çoğunlukla özel bankalar tarafından desteklendikleri tespit edilmiştir.
Bu da göstermektedir ki düşük enflasyon, düzgün işleyen fiyat mekanizması ve sağlıklı bir ekonomi için tüm kesimler el ele çalışmalıdır.
Önümüzdeki dönemde enflasyonu indirmek için büyük fırsat var.
Dünyadaki ticaret savaşlarının ve enerji dönüşümünün sonuçları dezenflasyonist.
Çin, mallarını satabilmek için fiyat indirmek zorunda, enerji fiyatları ve emtia fiyatları düşük seyrediyor ve bu şekilde devam edecek diye tahmin ediliyor.
Biz de enflasyonu indirmek için:
1. Ekonomik büyümenin bir miktar yavaşlamasını kabullenmeliyiz.
2. Özel sektörde ve kamuda kaynakları verimli kullanmalı ve harcamaları kontrol altına almalıyız.
3. Enflasyonist olmayan adil vergilendirme yapmalıyız.
4. Ve en önemlisi beklentileri olumlu yönde geliştirmeli ve ekonomik dalgalanmalar yaratmamalıyız, aksine istikrarlı bir ortam için alan açmalıyız.
Toplumsal refahı arttırmak, hayat pahalılığı sorununu çözmek, gelir dağılımını düzeltmek için mutlaka enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz.
Düşen enflasyonun yarattığı güven ortamı ve artan verimlilik yeni dünya düzeninde ülkemizi üst sıralara taşıyacaktır.
Sayın katılımcılar,
Jeopolitik gelişmelere ve yarattığı fırsatlara bakacak olursak, Dünya düzeni artık sabit eksenler etrafında işlemiyor.
Alışık olduğumuz dünya düzenin sütunları sallanıyor.
Alıştığımız düzen, devletlerin birbirine karşı sorumluluk taşıdığı, uluslararası hukukla çerçevelenmiş, çok taraflı kurumlardan oluşan bir düzendi.
Yeni gerçeklik ise daha dağınık, daha rekabetçi ve daha az öngörülebilir.
Bugün artık sadece ordular değil, teknolojik standartlar yarışıyor.
Sadece dış politikalar değil, veri mimarileri çarpışıyor.
Artık asıl mesele ne üretildiği değil, nasıl kaydedildiği, nasıl paylaşıldığı ve kim tarafından kontrol edildiği.
Gıda krizinden enerji dönüşümüne, ileri teknoloji bağımlılığından savunma zincirlerine kadar pek çok başlıkta yaşanan jeopolitik türbülans, doğrudan iş dünyasını etkiliyor.
Bölgesel çatışmalar ciddi göç sorunları yaratırken, ateş altında yaşanan olayların insani boyutu uluslararası zeminde ihmal ediliyor.
Şirketler de bu karmaşık ortamda ekonomik politika kadar jeopolitik zekâya ihtiyaç duyuyor.
Bu nedenle bugünkü toplantımızın temasını AB -Türkiye ve Jeopolitik Gelişmeler olarak belirledik.
Az sonra çok değerli konuşmacılar bu konuda bizleri aydınlatacak.
Küresel ekonomik yapı hızla değişiyor:
2025 yılı itibarıyla, Amerika Birleşik Devletleri küresel ekonomik düzene yönelik yaklaşımını köklü biçimde dönüştürmüş durumda.
Yeni dönemde ABD, çok taraflı ticaret rejimlerini ikincil konuma iterek ikili anlaşmalar ve doğrudan stratejik pazarlıklar üzerinden küresel ticareti yeniden biçimlendirmeye çalışıyor.
Bu dönüşüm, yalnızca Çin gibi stratejik rakipleri hedef almamakta; AB gibi geleneksel müttefikleri de kapsıyor.
Gümrük tarifeleri, bu bağlamda yalnızca ekonomik bir araç değil, aynı zamanda dış politika alanında baskı ve yönlendirme mekanizması olarak kullanılıyor.
ABD tarifeleri yükseltme tehdidini, yalnızca rekabeti dizginlemek için değil, müttefik ülkeleri belirli teknoloji ve tedarik zinciri politikalarına zorlamak için de kullanıyor.
Tüm orta ölçekli ve dışa açık ekonomiler, artık daha öngörüsüz ve parçalara bölünmüş bir sistemde hayatta kalmak zorunda.
Bu gelişimin Türkiye için anlamı nedir?
Türkiye gibi üretim ve hizmet temelli büyümek isteyen bir ekonomi için bu manzara hem yeni fırsatlar hem de bazı kırılganlıklar içeriyor.
Bu belirsizlik çağını bir sıçrama anına dönüştürmek istiyorsak; rekabetçi ekonomik altyapıyı inşa etmek zorundayız.
Türkiye, rekabet gücünü geçici kur avantajlarından ya da mali teşviklerden değil; yüksek katma değerli, verimli üretim, dijital kapasite ve yeşil dönüşüm gibi yapısal dönüşümlerden almalı.
Küresel ekonomi, verimliliğin de ötesinde dayanıklılığın konuşulduğu bir faza geçti.
Artık "güvenilir üretici" olmak, en az "düşük maliyetli üretici" olmak kadar değerli.
Bu güveni sağlarken sadece piyasa sinyalleri değil, ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik de önem kazanıyor.
Bu çerçevede, Türkiye'nin uzun vadeli ekonomik güvenilirliğini güçlendirecek temel adımlardan biri de Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği'nin modernizasyonudur.
1990'ların sonunda büyük bir ekonomik açılım sağlayan Gümrük Birliği, bugünün küresel ekonomisine cevap vermekte zorlanıyor.
Bugünkü Gümrük Birliği, dijital ticaretten hizmet sektörüne, yeşil mutabakattan kamu alımlarına, devlet yardımlarından uyuşmazlıkların çözümüne kadar pek çok alanı kapsamıyor.
Ülke olarak yeni nesil bir üretim ve ihracat hikâyesi yazmak istiyorsak, bu hikâyenin kurumsal altyapısı modernize edilmiş Gümrük Birliği olmalıdır.
Bu modernizasyon:
- Avrupa ile kurumsal entegrasyonu güçlendirir.
- Yabancı yatırımcılar açısından ülkemizin öngörülebilirliğini arttırır.
- Yeşil dönüşüm ve dijitalleşmeye uyum sağlayacak hukuki ve teknik zemini kurar.
Bunların yanında bu modernizasyon, Gümrük Birliği kapsamında ülkemizi de etkileyen AB'nin ticaret politikası tercihlerinde karar süreçlerine katılımımızın önünü açmalıdır.
Bu sadece bir teknik güncelleme değildir.
Türkiye'nin kalkınmacı devlet kapasitesini küresel sisteme nasıl entegre edeceğini gösteren bir stratejik tercihtir.
Avrupa'yla kurumsal derinlik kazanmak için bir araçtır.
Aynı zamanda tek bir eksene yaslanmadan, çok yönlü bir ekonomik pozisyon kurmak için fırsattır.
Günümüzde karmaşık jeopolitik gelişmelerin dış politikaya etkisini de görüyoruz.
Bugün dış politika yalnızca diplomasi değil, savaşların geri döndüğü, sınır değişimlerinin yeniden masaya geldiği bir alandır.
Kuralların yerini güç ilişkilerinin aldığı bu yeni denklemde, bölgesel istikrarsızlık küresel güvenliği doğrudan etkiliyor.
Avrupa dahi, onlarca yıl sonra ilk kez güvenlik eksenli bir yapılanma arayışı içinde.
Türkiye, eşsiz jeopolitik konumuyla:
- Avrupa ile ilişkilerini derinleştirirken farklı coğrafyalarla değer zinciri ortaklıkları kurabilir.
- Eşzamanlı teknoloji iş birlikleri geliştirebilir.
- Yıkılan bölgelerin yeniden inşa ve kalkınma projelerinde yetkinliğini kullanabilir ve iş ortaklıkları yapabilir.
- Uygun kapasitesi olan ülkelerle enerji ve güvenlik alanlarında çalışabilir.
Bu çok yönlü açılımın başarıya ulaşması, kurumsal ilişkilerin belirsizlik karşısında dirençli, kriz dönemlerinde ise yeniden üretilebilir olması ile mümkündür.
Dış politikayla ilgili altını çizmek istediğim çok önemli bir nokta da yaşadığımız olayları değerlendirirken insani boyutun daima göz önünde tutulmasıdır.
Bugün Gazze'deki dramın sürmesinin ve sivil halka ve çocuklara çeşitli yollardan ulaşması gereken insani yardımların dahi engellenmesinin insani sorumlulukla bağdaşır tarafı yoktur.
Bunun gibi tüm gayri insani yaklaşımlara karşı çıkmalıyız.
Değerli katılımcılar,
Konuşmamı bitirirken, kritik bir ayrımın altını çizmek istiyorum.
Bugün birçok ülke, belirsizlikler karşısında "stratejik otonomi" arayışına yöneliyor.
Ancak bu kavram, çoğu zaman içe kapanma, savunma refleksi ya da küresel düzenden kopuş gibi yanlış yönelimlere evrilebiliyor.
Oysa biz, hem ekonomik hem de jeopolitik kapasitesi yüksek bir ülke olarak stratejik aklımızı etkili kullanmak suretiyle enflasyonu düşürecek, gümrük birliğini güncelleyecek, yatırımcıya öngörülebilirlik sağlayacak, ihracata dayalı verimli ekonomik büyüme ve zenginleşme imkanını yaratacak ortamı sağlayabiliriz; bölgesel ve küresel iş birlikleriyle değer zincirlerinde ve ticaret koridorlarında daha etkin bir rol oynayabiliriz.
Bu kapasiteyi gerçeğe dönüştürmek bizim elimizde.
Bu mümkündür.
Bu gereklidir.
Ve bu ancak tüm paydaşların katkısıyla yapılabilir.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken dikkatiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Haftanın popüler haberleri
Hisarcıklıoğlu'ndan gençlere "Önce Kontrol, Sonra İtimat" nasihati
Hisarcıklıoğlu kendi ilkelerini: “İşten Artmaz, Dişten Artar", "İşin Hilesi Dürüstlüktür", "Önce Kontrol, Sonra İtimat", "Hafızasına Güvenen Daima Yanılır", "İşte İdare Olmaz" cümleleri ile özetledi.
Belçika'daki genel grev sancıları da beraberinde getirdi
Belçika'da çalışanlar, hükümetin kemer sıkma politikalarını protesto etmek için bir günlük grev başlatırken, ülke genelinde kamu hizmetleri ve toplu taşıma aksadı, uçuşlar durdu.
vivo X300 ve vivo X300 Pro görüntü kaliteleriyle iddialı
vivo, Şanghay'da yeni amiral gemisi X300 Serisini tanıttı ve mobil fotoğrafçılıkta yeni bir dönemin kapılarını araladı.
Genç Başarı Eğitim Vakfı’nın Genel Müdürü Fulya Koyuncu oldu
Genç Başarı Eğitim Vakfı, yeni dönemine güçlü bir liderle adım attı. Dr. Fulya Koyuncu, 1 Ekim 2025 tarihi itibarıyla Vakfın Genel Müdürü olarak göreve başladı.
JYSK, Bursa'da mağaza açıyor
JYSK, Türkiye’deki büyüme stratejisi doğrultusunda İstanbul dışındaki ilk mağazasını Bursa'da açıyor.
ZF, otobüs üreticileri için yazılım güncelleme süreçlerini kolaylaştırıyor
ZF'nin Yazılım Güncelleme Yönetim Sistemi (SUMS) Hizmet Paketi, otobüs OEM'lerinin güncelleme işlemlerini UN/ECE R156 standardına uygun olarak güvenli bir şekilde gerçekleştirmelerini sağlıyor.
Genç kitleler sosyal medya aracılığıyla örgüye yöneliyor
Toygun Batallı: Genç kitlelerin sosyal medya aracılığıyla örgüye yönelmesi, sektörü modern bir hobi ve sürdürülebilir moda trendinin parçası haline getirdi.
Upsonic 1 milyon dolar yatırım aldı
Geliştirdiği AgentOS ve AI Agent Framework altyapılarıyla fintek ve bankaların tekrarlayan operasyonlarını otonom hale getiren Upsonic, 1 milyon dolar yatırım aldı.
1,7 ton kokain cinsi uyuşturucu yakalandı
İstanbul Ambarlı Limanında şüpheli konteynere yönelik kontroller neticesinde 1,7 ton fosil ununa emdirilmiş vaziyette kokain cinsi uyuşturucu yakalandı.
13 Ekim 2025 tarihli TCMB Döviz Kurları ve Çapraz Kurları
13 Ekim 2025 tarihli TCMB Döviz Kurları ve Çapraz Kurları
Salesforce, Meksika'ya yatırım yapacak
Salesforce, Meksika'daki hizmetlerini geliştirmek için 1 milyar dolar yatırım yapacak.
Hacıalioğlu'ndan sitem: TÜRSAB seçim yarışı adil mi?
TÜRSAB Başkan Adayı M. Nezih Hacıalioğlu, mevcut Başkan Firuz Bağlıkaya'nın TÜRSAB Başkanlık seçiminde adil yarışmadığını belirtti.
Hindistan merkezli VAV Lipids, Türkiye pazarında lider olmak istiyor
Türkiye pazarında da faaliyet gösteren Hindistan merkezli VAV Lipids sektörde her geçen gün büyüyen lipit talebine karşılık vererek saç bakımında daha güçlü sonuçlar elde edilmesine destek oluyor.
Nergis Erişir: Farklı ve yeni bir şeyler söyleme zamanı
Nergis Erişir, Voga Medya’nın kişi ve kurumlara; dijital marka stratejisi, kreatif içerik üretimi, web tasarımı, yazılım geliştirme ve prodüksiyon gibi birçok alanda bütünleşik marka danışmanlığı sunacağını duyurdu.
Yalıtım, doğal afetlerde riski azaltan en etkili yöntemlerden biri
ODE Yalıtım Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ozan Turan: “Yalıtım, doğal afetlerde riski azaltan en etkili yöntemlerden biri”
Mesken kiralarından yüzde 20 stopaj iddialarına yalanlama
Hazine ve Maliye Bakanlığı, mesken kiralarından yüzde 20 stopaj kesintisi yapılacağına yönelik haberlerin gerçeği yansıtmadığını bildirdi.
Serbest Bölgelerin ticaret hacminde ihracat payı yükseliyor
Türkiye'nin üretim üslerinden serbest bölgelerin ticaret hacmi ocak-eylül döneminde 21 milyar 184 milyon dolar olurken bu tutarın yarıya yakını ihracattan geldi.
Bakan Şimşek'ten dış finansman mesajı
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek: Cari açıktaki iyileşme ülkemizin dış finansman ihtiyacını azaltıyor.
İstanbul Havalimanı Avrupa'nın en yoğun havalimanı oldu
İstanbul Havalimanı, 29 Eylül-5 Ekim'i kapsayan dönemde günlük ortalama 1580 uçuşla Avrupa'nın en yoğun havalimanı olarak kayıtlara geçti.
2025 Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazananlar açıklandı
2025 Nobel Ekonomi Ödülü'nü Joel Mokyr, Philippe Aghion ve Peter Howitt kazandı.
GSB burs ve öğrenim kredisi başvuruları başladı
Gençlik ve Spor Bakanlığı burs ve öğrenim kredisi başvuruları başladı.
İnovaLİG Şampiyonları'na ödülleri verildi
Türkiye Innovation Week'in üçüncü gününde inovasyonun şampiyonları ödüllendirildi. Ödülleri Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve bazı bakanlar takdim etti.
Bursa, 58 firma ile Busworld Europe fuarına damga vurdu
Bu yıl 40 ülkeden 559 katılımcının yer aldığı fuarda, Türkiye 100’ü aşkın firma ile güçlü bir şekilde temsil edilirken, bu firmaların yarısından fazlasını Bursa merkezli firmalar oluşturdu.
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu görüşmeleri Cuma günü başlıyor
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi 17 Ekim Cuma günü TBMM’ye sunulacak.
Trabzon'a Yeni Havalimanı ve Hızlı Tren müjdesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trabzon'da tamamlanan projelerin açılışını yaptı. İki de müjde verdi: Yeni Havalimanı ve Samsun-Trabzon Hızlı Tren Hattı.
Maliye sahte faturaya yapay zeka desteğiyle geçit vermiyor
Maliye, yapay zeka desteğiyle iki yılda yapılan 578 milyar liralık alım satım işlemini riskli buldu.
Egeli kuru incir ihracatçılarından AB'de liderlik hedefi
Egeli ihracatçılar AB ülkeleriyle sıkı diyalogta. Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık: Kuru incirde ev ödevimizi yaptığımızı anlattık.
Animasyon sektörünün 2034’e kadarki hedefi: 895 milyar dolar
Animasyon sektörünün 2034’e kadar 895 milyar doları aşması bekleniyor.
Onur Kılıçer: Mobilya ihracatında Irak ilk sırada
AKAMİB Başkanı Onur Kılıçer, Türkiye genelinde Eylül ayında sektör ihracatında Irak, ABD, Birleşik Krallık, Libya ve İran ilk beş pazarı oluşturduğunu duyurdu.
Otomotivin Geleceği Tasarım Yarışması 23 Ekim'de
23 Ekim’de “Yazılım Tanımlı Araçlar” teması ile Otomotivin Geleceği Tasarım Yarışması (OGTY) düzenlenecek. Yarışmada yenilikçi projeler ödül alacak.
Hisarcıklıoğlu: Yenilebilir enerji sadece bir alternatif değil...
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu: Yenilenebilir enerji artık sadece bir alternatif değil, yeni ana akımın ta kendisidir. Rüzgâr ve güneşle beraber hidro enerji de; bu sistemin sigortasıdır.
TESK Başkanı Palandöken'den motokuryelere destek
Palandöken, motosikletlerin yalnızca yüzde 35’i sigortalı, yüzde 65’i sigorta kapsamı dışında olduğunu belirtti.
Zambiya 2025 yılında rekor düzeyde bakır üretimine hazırlanıyor
Zambiya'da rekor düzeyde bakır üretimi bekleniyor.
Restoran ve kafelerde taksimetre yöntemi mi başlıyor?
Restoran ve kafelerde taksimetre yöntemi başlayacağı iddiaları Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) tarafından yalanlandı.
Rekabet Kurulundan Adidas'a 402,3 milyon lira ceza
Rekabet Kurulu, Adidas'a 402,3 milyon lira ceza verdi.
AnimaWings Hava Yolları İstanbul Havalimanı uçuşlarına başladı
Romanya merkezli AnimaWings Hava Yolları, ülkenin beş şehrinden İstanbul Havalimanı'na seferlerini başlattı.
Zambiya'da rekor düzeyde bakır üretimi bekleniyor
Zambiya 2025 yılında rekor düzeyde bakır üretimine hazırlanıyor.
Amazon, Belçika’ya bir milyar avrodan fazla yatırım yaptı
Amazon, önümüzdeki üç yıl içinde Belçika pazarına bir milyar avronun üzerinde yatırım yapmayı öngörüyor.
Humm Organic Genel Müdürü Melek Soklangıç Dinçer oldu
Humm Organic’in Genel Müdürlük görevine pazarlama ve marka yönetimi alanının deneyimli ismi Melek Soklangıç Dinçer getirildi.
Beymen Beauty Studio (BBS) açıldı
Beymen, moda ve yaşam stili alanındaki faaliyetlerini yeni markası Beymen Beauty Studio ile kozmetik kategorisine taşıdı.