Kendini eve hapsetme…
“Türkçeye kavramsal olarak ‘kendini izole etme sendromu’ ya da ‘sosyal geri çekilme bozukluğu’ şeklinde çevrilebilir. Özellikle ergenlik döneminde ortaya çıkan bu durum, ilk olarak 1990’lı yıllarda Japonya’da tanımlanmış; başlangıçta Japon kültürüne özgü sanılsa da günümüzde küresel bir sorun halini almıştır. Hikikomori'nin temel belirtileri şöyle; kişi sosyal ortamlardan uzak durur, evden çıkmak istemez, kendini eve kapatır, sadece fiziksel olarak değil, duygusal ve zihinsel olarak da içe kapanır, sosyal etkileşimleri neredeyse sıfıra indirir; neşeli görünebilir ama içsel olarak izoledir, sanal oyunlara aşırı düşkünlük görülür, özellikle okul ve iş gibi yapısal sorumluluklardan uzak dururlar, ev tek güvenli alan haline gelir ve anne babaya bağlılık vardır, ancak bu bağ mesafeli ve çelişkilidir; aile bireylerine duygusal yakınlık göstermez ama onlardan da kopamaz.”
6 ay veya daha uzun sürdüğünde tanı konulabiliyor
“Japonya’da geliştirilmiş 25 soruluk bir değerlendirme ölçeği vardır; Türkiye'de de 8 soruluk bir uyarlaması mevcuttur. Bu sendrom, depresyonun alt türlerinden biri olarak değerlendirilir.”
“Aşırı korumacılık, çocuğun sorumluluk almadan büyümesine neden olur. Küçük yaşta yeterli sorumluluk verilmeyen çocuklar, dış dünyaya karşı güvensiz hale gelir. Ayrıca bu çocukların ilgi alanlarının sınırlı olması, zihinsel gelişimlerini daraltır. Ebeveynlerin çocuğu çeşitli sosyal etkinliklere yönlendirmesi, oyun, sanat, doğa gibi çok yönlü alanlarda deneyim kazandırması çocuğun beyin gelişimini ve dayanıklılığını artırır. Sorumluluk almayan çocuklar çalışma eyleminin getirdiği tatmini de tanıyamaz. Oysa ev işlerine katkı sağlamak, bir büyüğe yardımcı olmak bile çocuğun gelişimi açısından oldukça önemlidir.”
Süreç ilerledikçe okul ve akran reddi gelişiyor
“Evde çatışmalar küçük bir sorundan bile büyük gerilimlere dönüşebilir. Bu durumda çocuk kendine odasında bir güvenli alan oluşturur ve zamanla sosyal izolasyonu normalleştirir. Süreç ilerledikçe okul reddi ve ardından akran reddi gelişir. Normalde 10 yaş sonrası çocuk için akran ilişkileri anne-babadan daha önemli hale gelirken, bu çocuklar akranlarından da kaçınır. Bu durum onları akran zorbalığına açık hale getirir ve yalnızlık döngüsünü derinleştirir. Nitekim Japonya ve İngiltere, yalnızlık bakanlığı kurarak bu duruma dikkat çekmiştir. Artık sadece bireysel değil, toplumsal boyutta bir sorun haline gelmiştir.”
Anne babaya bağlı değil bağımlı hale geliyorlar
“Gerçek ilişkilerden uzak, yüzeysel, geçici ve yapay övgülerle tatmin olurlar. Bu sahte bağlar çocuklara sahte bir ‘değerli olma’ hissi verir. Gerçek ile sahte arasındaki farkı ayırt edemedikleri için de bu ortamları daha güvenli görürler. Anne babanın aşırı eleştirel ya da yargılayıcı tutumu, çocuğun evde bile kendini bir mahkeme salonunda gibi hissetmesine neden olur. Bu nedenle çocuk, daha çok dijital dünyada bağlantı kurmaya yönelir. İnsan bağ kurmadan yaşayamaz; çocuk da sanal bağlarla bu boşluğu doldurmaya çalışır. Ancak bu bağlar yapaydır ve yalnızlık hissini daha da derinleştirir. Yalnız kalmak zamanla bir alışkanlık haline gelir ve sahte bir huzur hissi yaratır. Bu durumun sonunda çocuk, anne babaya bağlı değil bağımlı hale gelir ve süreç ilerledikçe onları da reddetmeye başlar.”
Yalnızlık günde bir paket sigara içmek kadar hasar veriyor
"Yapılan istatistikler, 'çok yalnızım' diyen kişilerde kronik hastalık riskinin yüzde 26 daha fazla olduğunu gösteriyor. Bu durum, günde bir paket sigara içmek kadar bedenimize hasar veriyor."
"Kalabalık yalnızlık" kavramının Türkiye'de "yılın kelimesi" seçilmesini, modernizmin "sessiz çığlığı"
Seçilmiş yalnızlık bilgelik…
Her yalnızlığın kötü olmadığını, "seçilmiş yalnızlığın" kişinin kendini tanıdığı bir "iç keşif yolculuğu" ve bilgeleşme fırsatı olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, asıl tehlikenin, bireyin istemediği halde yalnızlığa itilmesi olduğunu, bu durumun arkasında yatan bencilliği "sosyal kanser" olarak tanımladı.
"Bencil ve narsist insanlar, tıpkı bir tümör hücresi gibi sınırsız, sorumsuz ve doyumsuzdur. Vücudumuzun bu hücrelerle savaştığı gibi, toplumun da bu 'toksik' kişiliklerle mücadele etmesi gerekir."
Kronik yalnızlık çeken kişilerin beyninde erken yıpranma oluyor
"Yapılan araştırmalar, kronik yalnızlık çeken kişilerin beyninde; bellek alanı olan hipokampus, duyguları düzenleyen anterior singulat korteks ve anlamlandırmayla ilgili bölgelerin fiziksel olarak küçüldüğünü gösteriyor. Bu durum kişileri erken yıpranmaya ve ruhsal bozukluklara karşı savunmasız bırakıyor.”
Yalnızlığın yarattığı sürekli stresin, gen ifadesini bozarak vücudun "tehlike olmadığı halde tehlike var" sinyali vermesine ve tiroit gibi otoimmün hastalıklara yol açtığı uyarısında bulunan Prof. Dr. Tarhan, aile içi iletişimin zayıf olduğu, kuralların nezaketle dengelenemediği ortamlarda büyüyen gençlerin bu riske daha açık olduğunu, çözümün, çocuklara sağlıklı iletişim ve problem çözme becerilerinin öğretilmesinde yattığını vurguladı.
Yalnızlık salgınında erkekler neden daha fazla risk altında?
"Kadın beyni, doğuştan gelen annelik kodları nedeniyle empati ve sözel ifade becerilerinde daha gelişmiştir. Stres altında kadın, konuşarak ve sosyalleşerek çözüm ararken, erkek beyni zihinsel sığınağına çekilerek içe kapanır."
Pandemi sonrası gençlerde "sanal dünyaya hapsolma" arttı
"Biz çocuklarımıza orta ve uzun vadeli hedefler sunmak yerine, sadece anlık haz ve dopamin odaklı bir hayat öğretiyoruz. '5-10 sene sonra nerede olacaksın?' sorusunu sormayan genç, para, şöhret ve alkışla dolu sanal dünyanın esiri oluyor."
Sanal ortamdaki iletişimin "sosyal" değil, "sanal"
"Gerçek sosyal hayatta beş duyu, motor beceriler, empati ve sosyal sınırlar öğrenilir. Sanal ortamda ise çocuk hata yapıp karşı tarafın tepkisinden ders çıkaramaz, bu yüzden sosyal sınırları öğrenemeyen bireyler yetişir."
İnsanın "ilişkisel bir varlık" olduğunu ve sosyal olarak kendini güvende hissettiğinde beynindeki tehlike devrelerinin sustuğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, mutlulukla yalnızlık arasında doğrudan bir nedensellik bağı olduğunu söyledi.
"Halbuki amaç ve anlam odaklı bir hayat seçseler, başlangıçta zorlansalar da orta ve uzun vadede kazanırlar. İnsan, bir bütünün ve bir anlamın parçası olmak ister; asıl mutluluk ve yalnızlığın çözümü burada yatar."
Aileler negatifle savaşmak yerine, pozitifi artırmalı
"Çocuğun dünyasına girebilmek için onun ilgi alanlarından (müzik, bilgisayar, sanat) bir kapı açın. Nasihat ve konferans vermek yerine, önce çocuğun iyi yönlerini övün. Güven ilişkisi tazelendiğinde, çocuk yanlışı zaten kendiliğinden bırakacaktır."
Depresyon ve otizme bakılıyor
"Bu gençlerde öncelikle depresyon ve otizm spektrum bozukluğu gibi sosyal iletişim güçlükleri olup olmadığını tarıyoruz. Eğer nonverbal (sözel olmayan) öğrenme güçlüğü gibi sorunlar varsa, tedavi tamamen değişiyor."
"Eğer ailede anne ve baba ortak bir dil konuşuyor, tutarlı davranıyor ve çocuklar arasında kutuplaşma yaratmıyorsa, bu gençler hızla toparlanıyor."
Yalnızlık ve sosyal izolasyon yaşayan ergenlerin en temel ihtiyacının "adam yerine konmak" ve "değer verilmek" olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, ailelerin "Bugün nasılsın?" gibi basit sorular yerine, "Şunu nasıl yapalım?" diyerek onu karar süreçlerine dahil etmesinin çok önemli olduğunu söyledi.
Ancak tüm bu çabalara rağmen, bir gencin sık sık ölümle ilgili konular açması, sorular sorması veya "uzun bir yolculuğa çıkıyor" gibi bir ruh haline bürünmesinin çok ciddi bir alarm sinyali olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, "Bu durumda ailelerin vakit kaybetmeden mutlaka bir uzman desteği alması hayat kurtarıcıdır." diye sözlerini tamamladı.
---
Kaynak: https://www.nevzattarhan.com/yalnizlik-gunde-1-paket-sigara-icmek-kadar-zarar-veriyor.html